Çarşamba, Aralık 04, 2013

Yine Yeşillendi PISA Sonuçları: Semptomatik çözüm paradigmasından koruyucu çözüm paradigmasına geçiş


Semptomatik tedavi sağlık teriminin açıklaması için internet'i karıştırınca karşımıza şöyle bir tanımlama çıkıyor; hastalığın temel etkenini değil, hastanın şikâyetlerini gidermeye yönelik tedavi.

Benzeri şekilde Koruyucu Hekimlik diyerek bir araştırma gerçekleştirince ise; hastalığın oluşmadan önlenmesi amacını taşıyan hizmetler bütünüdür tanımıyla karşılaşıyoruz.

Şimdi, PISA sonuçlarıyla bu kavramların ne ilgisi var diye soracak olursanız bir örnekle anlatmaya çalışayım, bizde bilinen çalışan tedavi yöntemi ne yazık ki Semptomatik olanı, yakınlarınızdan birisi eğer başım ağrıyor derse hemen bu semptom'dan yola çıkarak aspirin iç diye tedavi önerisi sunmayacak kimse yoktur yakın çevremizde. Evet, bu çok kolay, uygulaması zahmetsiz bir çözüm önerisidir, çoğu zamanda çalışır sonuçlar elde edebiliriz. Fakat, eğer sorun aspirin çözümlerle çözülemeyecek kadar derinde ise bu durumda sadece zaman kaybetmekten başka bir işe yaramaz bu çözüm. Burada, anlatmaya çalıştığım yaklaşımı eğer koca bir eğitim siteminin sorunlarını çözmede kullanmaya çalışırsanız bugün karşılaştığımız sorunlar bir kader haline gelir ve PISA gibi, TIMSS ve PIRLS (http://timss.bc.edu/ ) gibi uluslararası sınavların sonuçları açıklandığında aspirin çözüm öneren çok olur, peki aynı çözüm kümesini kullanarak farklı sonuçlar elde etmek mümkün mü? bu sorunun cevabını A. Einstein daha önce verdiği için ben bu konuya girmeyeceğim. Burada asıl vurgulamak istediğim nokta, artık Semptomlara bakarak değilde henüz bu belirtiler oluşmadan sorunların çözümüne odaklanarak yani Koruyucu paradigmaları işe koşarak niye böyle oldu diyerek hayıflanma yerine sorunları oluşmadan, ona göre önlemler alarak bu kaderi artık değiştirmeliyiz. Yıllardır "Eğitim sistemimizin" sorunları konusunda değişik yazılar yazdım ve asıl sorunun 3M olduğunu söyledim ama her zaman olduğu gibi semptom/sorun ortaya çıkınca hemen en kolay çözüm kümesi olan Materyal, Metod ve Müfredat üçlüsünden değişme zamanı geleni değiştirerek çözüm bulmaya çalıştık ama gene olmadı "Yine Yeşillendi PISA Sonuçları". Dolayısıyla, artık gelin Semptomatik tedavi (çözümler) yerine Koruyucu çözüm kümesine gidelim ve bu işi kader olmaktan çıkaralım, değilse bu filmi biz daha çok görürüz.
Saygılarımla,
M. Yaşar Özden

Aynı Çözüm Kümesini Kullanarak Farklı Sonuçlar Elde Etmek Mümkün mü?


Aşağıdaki yazıyı Hürriyet Gazetesinde gelen bir istek üzerine yayınlanması için 3/Kasım/2013 tarihinde göndermiştim. İçinde bulunduğumuz ortam şuan çok uygun hale gelince tekrar paylaşmak için gönderiyorum.

Aynı Çözüm Kümesini Kullanarak Farklı Sonuçlar Elde Etmek Mümkün mü?
Prof. Dr. M. Yaşar Özden
Eğitim Bilimleri Fakültesi
Bahçeşehir Üniversitesi

 
Başlığı bu şekilde seçmemin nedeni bugün sahip olduğumuz ve  geleceğimizi şekillendiren eğitim sistemimiz üzerinde sürekli olarak aynı çözüm kümesini kullanarak değişimler yaparak farklı sonuçlar almayı beklerken o meşhur tren gene istasyondan ayrılmış oluyor bize de arkasından bakmak kalıyor. Ne demek istediğimi daha açık yazmak gerekirse, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak zorunlu olarak almamız gerek 12 yıllık temel eğitim sonucunda çağın istediği insan profiline ulaşamadığımızı uluslararası olarak yapılan sınavlar ve araştırma sonuçlarından anlamak mümkündür. Peki, durum buysa nerdeyse 2 yıllık aralarla gerçekleştirdiğimiz reformlar niçin istenen sonucu vermiyor. Bu soruya cevap olarak eğer gene aynı çözüm kümesinden bir eleman önerilecek olursa farklı bir sonucun çıkmayacağını şimdiden söylemek falcılık olmasa gerek. Nedir bu çözüm kümesi? Dersek, cevap olarak Müfredat, Metod ve Materyal ya da eğitim sisteminin 3M sarmalı diyebilirim. Bu üçlü bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz ve büyük bir ihtimalle bundan sonraki değişimlerde de başvuracağımız sihirli formülü oluşturmaktadır. Bu üç şeyi değiştirirken insan öğesi dışlandığı için bunlarda yapılan değişimler daha kolay gerçekleştirilebilmesine rağmen kalıcı bir etki oluşturamaması nedeniyle etkileri uzun vadede faydasız olmaktadır. İnsansız çözüm kümleri her zaman kolay değişime olanak sağladığı için kısa sürede gerçekleştirilmesi düşünülen değişimler için bulunmaz kaftan gibi görünseler de sorunu derinleştirmekten başka bir faydaları bulunmamaktadır. İnsanla ilgili kısma geçmeden önce temel sorunun ne olduğunu anlayabilecek olabilirsek daha sonra doğru çözüm kümelerini tartışabileceğimizi aklımızda tutarak hemen iki kavramla sorunu özetleyebilirim;

eşitlik/eşitsizlik ile kalite/nitelik.

Bugün temel eğitimdeki sorunlar bu ikiliden kaynaklanmaktadır. Temel eğitim kademesindeki öğrencilere aynı seviyede eğitim/öğretim hizmeti sunamadığımız için yapılan uluslararası sınavlarda öğrencilerimiz ülke olarak hep sonlarda yer almalarına rağmen bazı okul türlerinde bu sınavların birincisi ülke öğrencilerinin ortalamalarının üzerinde sonuçlar alabilmekteyiz.  Demek ki, bu ülkedeki çocuklar uygun ortamlar sağlanır ve nitelikli eğiticilerden kaliteli eğitim/öğretim alabilecek olurlarsa şu an bulunduğumuz derceler bizim için de kader olmaktan çıkacaktır.  Eşitliğin sağlanmasında sadece okullara teknolojik araç-gereç göndererek (materyal), uygulan öğretim yöntemini değiştirerek (metod) bütün bunların kullanıldığı öğretim programının değiştirilmesi (müfredat) yeterli olamamaktadır. Bütün bunları kullanarak eğitim/öğretim etkinliklerini gerçekleştiren öğretmenlerimizi yapılan bu değişimler konusunda hazır hale getirmez, yapılan değişimleri uygulayacak bilgi ve becerilerle donatmazsak ne yazık ki sistemin en önemli insan ögesini göz ardı etmiş oluruz. Öğrenme, özellikle de anlamlı öğrenme canlılara özgü bir yeti olup oluşturmacı felsefeye (constructivist) göre bir anlam verme işlemidir. Bu anlam içinde bulunulan toplumun katkılarıyla şekillenmektedir. Dolayısıyla, öğrenme öğrenciyle, öğrenmesine yardımcım olan öğretmenin yeterliliklerinden çok fazla etkilenmektedir. Bunu bitkilerdeki minimum yasasıyla açıklayacak olursak, bitkiler topraktaki besinlerini o anda ortamda en az olanın oranında almaktadırlar. Yani bu maddelerden en az olanı bitki tarafından topraktan alınma oranını belirlemektedir (minimum yasası, Law of The Minimum). Bu yasayı eğitim-öğretim ortamları için kullandığımızda, ortamda öğrenme için en az hazır olan insan öğrenmenin kalitesini belirlemektedir. Eğer öğretmen kaliteniz düşükse öğretim kaliteniz en fazla o seviyeye kadar gidebilmektedir. Dolayısıyla, öğrenme ortamlarında öğretmen kalitesi öğrenme çıktılarının belirlenmesinde en önemli belirleyici olarak karşımıza çıkmaktadır.  Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız çözüm kümleri içerisinde öğretmen niteliğini artırmaya yönelik herhangi bir öneri bulunmadığı için biz hep aynı sonuçlarla karşılaşmaktayız. Öncelikli olarak bu konuya yönelmemiz gerekmektedir. Nitelikli öğretmenlerimizi, doğru müfredatları kullanarak, doğru yöntem ve doğru materyaller kullanarak öğretim yapar hale getirmeden bu sorunun ne yazık ki görünür gelecekte olası bir çözümü bulunmamaktadır. Nitelikli öğretmen konusu ise çok büyük bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Bu konudaki görüşlerimi de bir başka yazıda sizlerle paylaşmak isterim.

 

Saygılarımla

M. Yasar Özden

3/11/2013