Salı, Ekim 02, 2012

Seçmeli Dersler



Merhaba:
Bilisim Teknolojileri ve Yazilim dersini 221.000 öğrenci seçmiş ve 15 seçmeli ders arasında 7. sırada. Demek ki bizim cocuklar bu konuları bilmiyormuş ya da daha fazla bilmek icin ders almak istiyorlarmış. Eğer, yeterince olanak sağlansaydı ya da ilgilenen olsaydı daha fazla öğrenci bu dersi seçecekti. Bence bu sayılar çok umut verici, umarım Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri de bu isteği görür ve ona göre çözüm üretirler.
saygılarımla

M. Yaşar Özden

Çarşamba, Eylül 05, 2012

İLKÖĞRETİM VE ORTAÖĞRETİMİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI” ODTÜ EĞİTİM FAKÜLTESİ GÖRÜŞÜ Konusunda CNN Türk'te Yaptığım Açıklamalar

merhaba:
İLKÖĞRETİM VE ORTAÖĞRETİMİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI” ODTÜ EĞİTİM FAKÜLTESİ GÖRÜŞÜ Konusunda CNN Türk'te "Aykırı Sorular" programında yaptığım açıklamalara;
http://www.cnnturk.com/prof-dr-yasar-ozden

adresinden erişilebilmektedir.

saygılarımla

M. Yaşar Özden
5/9/2012


Cumartesi, Temmuz 28, 2012

Öğretmenlik Alanları Belli Olmuş???????

merhaba:
Öğretmelik alanları konusunda bugün basında çıkan haberler konusunda Haber Türk gazetesinden Pervin Kaplan'a gönderdiğim yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Pervin hanim merhaba:

Bugun gazetelerde Ogremenlik Alanlari belirlendi seklinde bir haber yer aldi. Baktigimda, icinde ICT (Bilisim Teknolojileri, Bizdeki adiyla Bilgisayar ve Ogretim Teknolojileri Ogretmenligi yok). Bu konuda defalarca yazmistim ve bu kadar cehaletin egitimle mumkun olabilecgini soylemistim. Gorebildigim kadariyla yakin gelecek icin umut yok  size bu yazilarin bazilarinin adreslerini gonderecegim: http://www.myozden.blogspot.com/2011/07/pisa-ict-2009-sonuclar-uzerine-gorusler.html bu yazida PISA 2009 sinavlarindaki ICT konusundaki durumumuzu yazmistim. Bu yaziyi, “Rapordaki sonuçlar bu yapılanların ne kadar doğru olduğunu hepimize göstermiş oluyor. 2012'yi beklemeden hemen bu yanlıştan dönmekte büyük bir fayda bulunduğunu artık anlamalıyız. Bilgi ve İletişim teknolojileri dersini zorunlu hale getirip, dersi alan uzmanı olan Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü mezunu öğretmenlere teslim etmeliyiz. Değilse, 2012 yılında ben buradayım gene raporu okur ve sonuçlarını sizlerle paylaşırım :-)” diye bitirmisim, 2012 yili PISA sinavlari nisan ayi icersinde yapildi bu yil ICT gene bir baslik olarak ogrencilerimize soruldu, sonuclari tahmin etmek icin universite bitirmeye gerek yok ama sonucun bu sekilde cikacagini bile bile tersine israr etmekte gercekten bir egitimin sart oldugunu dusunuyorum. Size ekte 21. Yuzyil becerileri icin bir adres gonderiyorum (http://www.p21.org/ ) 4 temel beceri gurubu arasinda Information, Media and Technology Skills yer aliyor. Bu beceriler icin de http://www.p21.org/overview http://www.p21.org/overview/skills-framework/350 adreslerinde genis bilgi veriliyor.
Milli gelirin 10.000 dolara saplanip kaldigi su gunlerde kurtulusun uretimden gectigi bilindigi halde 12 yil boyunca zorunlu olarak okutup YGS LYS’de sordugumuz sorularin cevabini alamadigimiz genclerimizi konu basligi olarak bile dikkate almadigimiz Bilişim Teknolojileri için PISA sinavlarinda nasil bir basari bekliyoruz acaba. Yillardir egitimle ugrasan bir kisi olarak ben bu sorunun yanitini bulamadim sizce yanlis sorular mi ? soruyorum. Bu konu ulkenin gelecegi icin cok onemli ama nedense cok uzerine gidilmiyor. PISA 2012 sonucalari (ICT) onumuzdeki aylarda en gec onumuzdeki yil icerisinde belli olacak umarim haksiz cikarim.

Saygilarimla


Prof. Dr. M. Yasar Ozden
Dekan
Egitim Fakultesi Orta Dogu Teknik Universitesi
06800-Ankara
http://guide.ceit.metu.edu.tr

Cumartesi, Nisan 14, 2012

Bilişim Teknolojileri Eğitimcileri Derneği Kuruldu..

merhaba:
uzun zamandır kurulmasını çok istediğim "Bilişim Teknolojileri Eğitimcileri Derneği" nihayet kuruldu. Derneğin WEB sayfasına adresinden erişilebilmektedir. Bu dernek bu alanda görev yapanların birlikte Bilişim Teknolojileri Eğitimi konusunda ortak akıl oluşturmalrına, sorunlarına çözüm bulmalarına, topluma yön göstermede yardımcı olacağını düşünüyorum. umarım, birlikte bu amaçlara ulaşabiliriz. Unutmadan, bunların olabilmesi için üye olmanız gerekecek :-). Derneğimizin kurulduğu şu günlerde, yazılı basında 4+4+4 olarak adlandırlan ve tüm eğitim sistemimizi ilgilendiren yasa çerçevesinde "Hizmetöncesi Öğretmen Eğitimi" konusundaki çalışmalarda son hız devam etmekte. Bu çerçevede Öğretmen yetiştiren kurumlar olarak Eğitim Fakülteleri de görüş oluşturmak amacıyla çalışmaktalar. Eğitim Fakültelerinde yer alan bölümlerde bu çalışmalar sırasında yeniden değerlendirilmektedir. ODTÜ, Eğitim fakültesi olarak öğretmen yetiştirme konusunda bizde görüşlerimizi ilgili yerlere ilettik. Genel görüşlerimizin yanı sıra, Bilişim Teknolojileri Eğitimi konusunda çalışan bir akademisyen olarak geçen yıl AB tarafından yayınlanan "Key Data on Learning and Innovation through ICT at School in Europe 2011" bir rapordan yola çıkarak oluşturduğum görüşlerimi diğer Eğitim Fakültesi Dekanlarına gönderdim. Kısaca özetleyecek olursam;

•Ekte gonderdigim sekilller bakildiginda AB’de Bilisim Teknolojileri konusunda ogretmenlerin gerekli becerileri hizmet oncesi programlarda kazandiklari ve eger bu gerceklesmezse daha sonra bu becerilerin hizmetici yontemlerle kazanmalarinin cok kolay olmadigi soyleniyor.

•Raporda ilgimi çeken bilgiler var, bizde Bilişim Teknolojileri dersi kredisiz, haftada bir saat ve seçmeli olmasına rağmen (Types of teachers teaching ICT in primary education (ISCED 1), 2009-10.png)’de ISCED 1 (İlkogretim birinci kademe)’ de Bilisim Teknolojileri dersinin Bilisim Teknolojileri ogretmenleri taraından verildiği söyleniyor.? Olmayan dersin öğretmenleri demek ki derslere giriyorlarmış?


•Aynı durum ISCED 2 ve 3 içinde geçerli (İlköğretim ikinici kademe ve ortaöğretim) orada da gene Bilişim Teknolojileri öğretmenleri derse giriyorlarmış? (Types of teachers teaching ICT in general secondary education (ISCED 2 and 3), 2009-10.png).

•ISCED 3 için çarpıcı bir başka bilgi ise okul yöneticileri Bilişim Teknolojileri öğretmeni bulmada çektikleri zorluk konusunda İgiltere’den sonra AB ikincisi olmuşlar (%47)  (Percentage of students in the eighth grade attending a school which had difficulty filling.png).


•Öğretmenlerimizin çoğunluğu Bilişim Teknoloji konusundaki bilgi ve becerilerini öğremen yetiştiren kurumlarda verilen derslerde kazanmışlar ve bu becerilerin kazandırılması konusu Eğitim Fakültelerimizin kendi kararlarına bırakılmış?  (Müfredatları Eğitim Fakülteleri belirliyor ya?) (MANY TEACHERS ACQUIRE ICT KNOWLEDGE AND SKILLS.png).


•ISCED 1, 2 ve 3 için Öğretmen Yetiştiren Kurumların ana müfredatlarında bakıldığında Bilişim Teknolojileri becerilerinin kazandırılması müfredat içerisinde yer almaktadır (ICT-related skills defined in the core curriculum for initial education for teachers.png)


•Öğretmen niteliğinin yoğunca tartışıldığı şu günlerde AB’de ISCED 1,2 ve 3’te görev yapan öğretmenlerin Bilişim Teknolojileri becerilerini değerlendirken biz buna gerek görmüyor muşuz? (Regulations on evaluating teachers' ICT skills.png).


Bu rapor, bizim Bilişim Teknolojileri konusunda birşeyleri yapıyormuş gibi yaptığımızı göstermesi açısından çok önemli görünüyor. Ayrıca, öğretmen yetiştiren kurumlar olarak temel mesleki bilgi ve becerilen edinilmesinde, Alan Bilgisi, Meslek Bilgisi (Pedagojik Formasyon), Genel Kültür yanında artık Teknolojik Formasyonunda (Bilişim teknolojileri) yer alması bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Öğretmenlerimizin Bilişim Teknolojileri konusunda bu becerileri kazanması yanı sıra ISCED 1,2 ve 3 seviseyinde okuyan öğrencilerimizinde yeterli bilgi ve beceri düzeyine gelebilmeleri için bu seviyelerde zorunlu dersler almaları ve bu derslerin ilgili uzman öğretmenlerce verilmesi gerekmektedir. Bu seviyeler için görev yapacak öğretmenleri Bilişim Teknolojileri Eğitimi bölümlerinde yetiştirilmesi uygun olacaktır.

Saygılarımla,
M. Yaşar Özden
14/4/2012

Çarşamba, Şubat 08, 2012

Öğrenmede Minimum Yasası

Merhaba:
Öğrenme konusundaki düşündüklerimi 2004 yılında IFETS isimli tartışma ortamında yazmış ve bunun üzerinde yapılan tarışmada Educational Technology & Society dergisinde basılmıştı. Geçenlerde, bu yazının Türkçesi için bir mail alınca yazının tartışmaya konu olan asıl kısmınının çevirisini yaptım ve sizlerle paylaşıyorum.


Öğrenmede Minimum Yasası
M. Yaşar Özden
Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü
Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Türkiye
myozden@metu.edu.tr


Çok uzun bir zamandır “Öğrenme” nedir, nasıl gerçekleşir, sınırlamaları nelerdir, kalitesi nasıl artırılabilir v.b. diye düşünüyorum, sonunda “öğrenme” konusunda bir anlam oluşturdum ve bunları “Öğrenmede Minimum Yasası” olarak adlandırdım.
Bu oluşum sırasında Justus von Liebig tarafından oluşturulan “Minimum Yasasından” çok etkilendim (Liebig hakkında daha fazla bilgi için 1,2,3 numaralı kaynaklara bakabilirsiniz). Bu yasa bitkiler için önerilmiştir, bitkilerde verim (bitki tarafından oluşturulacak herşey) doğrudan en sınırlayıcı besinin ne olduğundan bağımsız olarak doğrudan miktarıyla ilişkilidir demektedir. Bu açıklamadan şu anlamı çıkarabiliriz, toprakta eksik olan besin maddeleri dışarıdan eklenerek belirli bir seviyeye kadar verimi artırmak mümkün olabilir, ya da verim doğrudan topraktaki en az besinin miktarı kadar gerçekleşecektir.

Bu yasayı, verim yerine “öğrenme”, en kısıtlayıcı besin olarak da öğrenen ya da öğrenmeye yardımcı olan insanın öğrenmeye hazır oluşu şeklinde tanımlarsak, anlamlı veya etkin öğrenmenin doğrudan öğrenme ortamındaki insanların öğrenmeye hazır oluşuna bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Öğrenme ortamındaki insan öğelerinden sadece birisini hazır duruma getirerek örneğin hazır öğretmen/hazır olmayan öğrenci veya hazır olmayan öğretmen/hazır olan öğrenci gibi durumlarda öğrenme en az hazır olanın seviyesi kadar gerçekleşecektir bunun üzerine çıkmayacaktır. Ayrıca, öğrenme ortamlarını destekleyici öğelerinin kalitesini artırarak (öğretim materyalleri, ya da kullanılan yöntemler) amaçlanan etkin/anlamlı öğrenme çıktılarına erişmemiz mümkün değildir (Şekil 1).


Şekil 1. Öğrenen-Öğrenme yardımcısı-Öğrenme çıktısı ilişkisi.

Burada önemli olan nokta, “öğrenme”yi bir bütün olarak ele alma zorunluluğudur. Bir bütün olarak öğrenmeye baktığımızda, öğrenme işlevinin gerçekleştiği ortamların insan öğesiyle birlikte onu destekleyen materyaller ve öğrenme için kullanılan yöntemlerden oluştuğunu söyleyebiliriz (Şekil 2).

Şekil 2. Öğrenme Evreni.

Bu ortamlarda, sistemin cansız öğeleri olan materyal ve yöntemlerin etkisi hep ikincil etkiye sahiptir. Örneklemek gerekirse, uzun zamandır denediğiniz ve başaralı olduğunu düşündüğünüz öğretim materyallerine ve yöntemlerine sahip olduğunuzu düşünelim, bu durumda bile başarılı olmuş öğrenme süreçleri doğrudan öğrenme ortamındaki ister öğrenen ister öğrenmeye yardımcı olan insan öğelerine bağlıdır. Dolayısıyla, etkin ya da anlamlı öğrenme amaçlarına sadece ortamada kullanılan malzeme veya yöntemin kalitesini artırmak suretiyle ulaşmak mümkün değildir. Kısacası, Müfredat, Metod ve Materyal (3M) değiştirerek başarılı öğrenme etkinliklerine ulaşılabileceğini sanmak sadece bir hayaldir. Bu amaca erişmek için sistemin insan öğesine dikkat etmemiz gerekir. Genelde, insan niteliğini artırmaya yönelik çabalar uzun zaman gerektirdiği için kısa zamanda mucize çözüm bekleyenler 3M'nin tamamını, bir ya da bir kaç ögesini değiştirerek reform oluşturmaya çalışırlar fakat eğitim tarihimiz bu tür insansız reformların kötü sonuçlarıyla doludur.

Tam bu noktada, “öğrenme”nin ne olduğunu tanımlamak istiyorum, “öğrenme” negatifi olmayan, biz farkında olsak da olmasak da herhangi bir yerde ve zamanda gerçekleşen durağan olmayan (Bruner) ve sürekli bir işlevdir. Hayata gelişimizle başlar (bize aktarılanlarla birlikte anne karnındayken bile) ve yaşamımız boyunca sürekli öğreniriz bu yüzden eksik olur yanlış olur ama yok olmaz. Anlamlı öğrenmeler ise sosyal bir çevre içerisinde gerçekleşir. Bir yolla ve bir yere kadar kendi kendimize öğreniriz ama anlam içinde bulunduğumuz çevre/toplum yardımıyla oluşturulur.

Ben öğrenmenin sürekli olduğuna inanıyorum yani öğrenilen çoğu şeyin bizlere anne ve babalarımızdan (atalarımızdan) “Learnosomes”? adını verdiğim öğrenmenin temel yapıları aracılığıyla aktarıldığını düşünüyorum. Ne yazık ki, günümüzde bu yapıların moleküler varlığı konusunda bir doğrulama olmasada yakın bir gelecekte varlıklarının bulunacağı konusunda iyimser görüşe sahibim.

Öğrenme sürekli bir işlev olduğu için devamlı bir şekilde öğrenemeye devam ederiz, öğrendiklerimiz hiç bir zaman tamamıyla kaybolmaz daha önceki tecrübelerimiz ve sosyal çevrenin etkisiyle yeni anlamlara dönüşür yani "öğrenme yoktan var olmaz, var olan öğrenmeler de yok olmaz ancak şekil değiştirir" (Öğrenmenin Korunumu (Sakımı) Kanunu).

Bu bilgilerin ışığında şunları söyleyebiliriz;
1. Anlamlı ya da etkin öğrenme amaçlarına ulaşmak için öğrenme ortamının/evreninin insan öğelerine yoğunlaşmamız gerekir. Verimli öğrenmeler doğrudan bu işleve en az hazır olanın seviyesiyle belirleneceği için zayıf halkayı belirleyip güçlendirmemiz verimi artıracaktır. Bu sağlanıktan sonra
2. “Oluştumacı” felsefeye göre “iyi seçilmiş soru/problem” gerçek hayat problemleri bularak yola çıkmalıyız,
3. Öğrenme ortamlarını değişik öğrenme becerilerine uygun olarak zenginleştirmeliyiz.
4. Öğrenme ortamında öğrenme işlevine katkı yapacak kişilerin rollerini yardımcı/kolaylaştırıcı olacak şeklide değiştirmeliyiz ve son olarak
5. Anlam vermenin sosyal çevrede oluştuğu fikirini göz önünde bulundururarak öğrenme etkinliklerinde gurup çalışmaları yapılmasını sağlamalıyız.

Kaynaklar:

1) Gillispie, C. C. (1981-1990). Dictionary of Scientific Biography, 7, New York: Scribner.
2) Brown, C. A. (1942). "Justus von Liebig--Man and teacher." and "Liebig and the Law of the Minimum". In Liebig and After Liebig: A century of progress in agricultural chemistry, Lancaster, PA: The Science Press Printing Co.
3) van der Ploeg, R. R., Böhm, W., & Kirkham, M. B. (1999). On the origin of the theory of mineral nutrition of plants and the Law of the Minimum. Soil Science Society of America Journal, 63, 1055-1062.
4) Bruner, J. (1960). The Process of Education, Cambridge, MA: Harvard University Press.

Pazar, Ocak 08, 2012

Teknolojik Formasyon? Ne olabilir ki?

Merhaba:

Bu konuda uzun süredir yazmak istiyordum ama bir türlü fırsat olmadı. Aslında, günümüzde konuştuğumuz sorunların çoğunda detayda kaybolduğumuz için asıl sorun olduğu gibi devam ediyor ama bir türlü çözüme ulaşmak mümkün olamıyor. Teknolojik araç gereçleri öğrenme ortamlarına getirmekle bunların öğretim kalitemizi artıracağı varsayımı konusunda çok sayıda yerli ve yabancı kaynaklarda çalışma bulmak mümkün. Bu çalışmalarda, sorunun bu yöntemi kullanarak çözülemediği kaynak verilerek anlatılıyor, ama çözüm konusunda çok fazla birşey söylenmediği için sonuçta aynı çözüm kümleri kullanılarak farklı sonuç almak için uğraşıp duruyoruz (bunun mümkün olmadığı konusunda A. Einstein'in bir öz deyişi var!). Peki, bu durumda sorunu basitleştirip tekrar soracak olursak (derslerde öğrencilerimle paylaştığım bir deneyimim var "Problemi çözmek istiyorsan basit düşün (Think simple)" soru "Öğretim Ortamlarında Teknoloji Entegrasyonu Nasıl Gerçekleştirilebilir", eğer derdimiz teknoloji kullanarak öğretim kalitesini artırmaksa öncelikle sıralama yapmadan bu amaç için nelerin gerekli olduğuna birlikte bakalım,

  • ortamın buna uygun olarak tasarlanıp kullanıma hazır olması gerekecektir (donanım boyutu).

Bu ortamda öğretim etkinliği; öğrenmek isteyenler ve bunlara yardımcı olmaya çalışan, yol gösteren, rehberlik yapan vb. öğrenme yardımcılarının (Öğretmenlerimizin) katılımıyla gerçekleştirilecektir. 

Öğrenme, özellikle anlamlı öğrenme canlılara özgü bir yetenek olduğu ve sadece birey tarafından sosyal bir çevrede bireysel olarak anlam verilerek gerçekleştiği için öğrenme ortamındaki insan öğesinin bu duruma hazır olması çok büyük bir önem taşımaktadır (Law of the Minimun in Learning).  Bu noktada vurgulamak istediğim, insan dışı bütün gereksinimler bir araya getirildiğinde (donanım gibi) öğrenme etkinliğinin kalitesi bu ortama en az hazır olan insan faktörü tarafından belirlenecektir. Örneğin, öğrenciler bu tür bir ortamda öğrenim almaya hazır fakat onların öğrenme etkinliklerine yardımcı olacaklar hazır değillerse, bu öğretim etkinliğinin kalitesi hazır olmayanın seviyesi kadar olabilecektir. 

Günümüz öğrencileri teknolojik ortamlarda yaşama hazır oldukları için (Sayısal Vatandaşlar) sorun hep dönüp dolaşıp günümüz öğrencilerine öğrenim yaşamlarında en büyük katkıyı verebilecek günümüz tabiriyle "Öğretmenlerimiz" olmaktadır.  Peki, bugünkü yetiştirilme koşullarıyla öğretmenlerimizin günümüz öğrencilerine istedikleri katkıyı yapmaları olası mıdır? Eğer cevabımız evetse sorun çözülmüş oluyor, bu durumda aynen devam edebiliriz. Fakat, yazının başında bunun böyle olmadığını söyleyerek başladığım için çözüm için ne yapabiliriz konusundaki görüşlerimi paylaşmaya devam edeceğim. 

Günümüzde, Öğretmen olmak için Eğitim Fakültelerinden mezun olan öğretmen adaylarının mezuniyet sonrası çalışacakları branşlarda kullanacakları Alan Bilgisi konusunda Teknoloji konusunda aldıkları bilgiye nazaran daha fazla öğrenim gördüklerini söyleyebilmek zor değildir. Aynı varsayım öğretmen adaylarının Alan bilgilerini (AB) aktarmak için kullanacakları meslek bilgisi (Pedagojik Formasyon, PF)  konusunda da geçerlidir. Fakat, teknoloji yoğun ortamlarda öğretmen adaylarının bu araçları kullanarak alan bilgilerini meslek bilgilerini kullanarak aktarmalarına neden olabilecek bilgi birikimleri tartışma konusudur. Tam bu noktada karşımıza iki eksiklik çıkmaktadır, bunlardan birincisi Öğretmen adaylarının ihtiyacı olan Teknoloji Bilgisi ile bu bilgiyi ilgili oldukları alanda nasıl kullanabilecekleri bilgisi

Bu durumda, beklentilerimizi buna göre şekillendirecek olursak öğretmen adaylarımıza Alan Biligisi (AB), Meslek Bilgisi (MB) ile birlikte bir de Teknolojik Formasyon vermemiz gerekmektedir. 

Teknolojik Formasyonun ne olması gerektiği konusunda özetle; Teknolojik Alan Bilgisi, ile Teknolojik Alan Bilgisinin Öğrenimde Kulanılma Bilgisi  gerekmektedir. Teknolojik Alan Bilgisi, teknolojinin kendisi/kullanımı (üretim dahil) ile bu teknolojilerin ilgili alanda kullanımını kapsamaktadır. 

Bu bilgilerin ışığında baktığımızda öğretmen yetiştiren kurumların müfredatlarının bu çerçevede bir değişime uğraması bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğer, öğretmenlerimizi bu çerçevede yetiştirebilirsek daha sonra Teknoloji Entegrasyonu niçin olmuyor diye çalışmalar yapma gereksinimimizde kendiliğinden ortadan kalkmış olacaktır. :-)

Saygılarımla
M. Yaşar Özden
8.1.2012